Daha İyi Yargı Derneği Başkanı avukat Mehmet Gün, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Vatandaşlarımızın adalete güvenini tesis etmeye, yargı hizmetlerinden memnuniyetini en üst noktaya çıkarmanın gayreti içerisindeyiz” sözlerine tepki gösterdi. Gün, “Yargı vasıtası ile hakkını alabileceğini kesin olarak düşünenlerin oranı, yüzde 80 civarında olması gerekirken, yüzde 20 civarında” dedi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 15 Mart’ta Rize’de yaptığı açıklamada, “Toplamda 200 bine yakın hakim, savcı ve yardımcı personelle beraber yargı hizmetlerini gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Vatandaşlarımızın adalete güvenini tesis etmeye, yargı hizmetlerinden memnuniyetini en üst noktaya çıkarmanın gayreti içerisindeyiz” ifadelerini kullanmıştı.
Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Av. Mehmet Gün, bakan Tunç’un açıklamasına tepki gösterdi. Gün, “Sayın bakanı, yargı hizmetlerinde memnuniyeti sağlayacak kalite unsurlarını resmi olarak tanımlamaya, temsil ettiği bu 200 bin kişilik camianın her biriminin bu kalite unsurlarını taahhüt etmesini sağlamaya ve hizmet kalitesini hangi bilimsel esaslara göre, nasıl ölçüp değerlendireceklerini ilan etmeye davet ediyorum” dedi.
Yargı sisteminin yeterli kaliteye sahip olmadığını belirten Gün, “Yargı vasıtası ile hakkını alabileceğini kesin olarak düşünenlerin oranı, yüzde 80 civarında olması gerekirken, yüzde 20 civarında. Ülkenin insan kaynağı, zamanı, emeği, mali birikimi israf ediliyor. Mahkemelerimiz, binlerce delilin incelenmesini gerektiren karmaşık davalarda maddi gerçeği tam ve doğru olarak ortaya çıkarma, etkin ve verimli yargılama yapma yeteneğinden mahrum. Yargı görevini yapabilmek için idari makamların soruşturmasına ve dış kaynaklara muhtaç” ifadelerine yer verdi.
“MAHKEMELERDEKİ DAVALARDA SULH VE UZLAŞMA PEK NADİR”
Türkiye ile benzer büyüklükte olup da daha ileri hukuk sistemleri geliştirmiş ülkelerde, hakimlerin 200-300 sayfalık dilekçeleri iki-üç saat içinde okuyup özümseyerek, sağlıklı ve etkin bir yargılamanın gerektirdiği tedbirleri hızla alabildiğini, bunun da tarafları uzlaşmaya yönlendirdiğini, sonuçta Britanya’da mahkemelere intikal eden davaların yüzde 98’inde, Almanya’da yüzde 40 civarında sulh ve uzlaşma sağlandığını belirten Mehmet Gün, Türkiye’de ise 10-20 sayfalık dilekçelerin çok uzun bulunduğunu, dilekçenin verildiği anda hızla okunmadığını, ön tedbirlerin alınmasında türlü zorluk ve gecikmeler yaşandığını, mahkemelerdeki davalarda sulh ve uzlaşmanın pek nadir görüldüğünü, yıllar süren davaların yeni davalar ve uyuşmazlıklar doğurduğunu, halk arasında dayanışmayı söndürdüğünü, iş yapma ortamını olumsuz etkilediğini, yolsuzluk ve emniyeti suistimal davalarındaki etkisizliğin profesyonel yönetim ve kurumlaşmayı, bunun da işletmelerin verimliliğini kısıtladığını vurguladı.
Avukat Mehmet Gün, “Üzülerek söylemeliyim ki Türkiye’nin adalet politikaları bu köklü sorunları çözecek vizyondan mahrumdur. İleri bir yargı vizyon ve tasarımı olmadan Adalet Bakanı’nın sözleri, gerçekleşmesi mümkün olmayan dileklerden ibaret kalacak. Henüz mesleki stajını yapmakta olup, mesleki ve kişisel gelişimini tamamlamamış olan gençlerin hakim ve savcı yardımcısı olarak görevlendirilmeleri, arabuluculuğun giderek daha çok zorunlu hale getirilmesi, aslında sistemin sorunları çözemediğini, palyatif tedbirlere yöneldiğini gösteriyor. Bu tür sığ tedbirler de yargının sorunlarını daha da derinleştiriyor” dedi.
BAKANDAN TALEPLERİNİ SIRALADI
Av. Mehmet Gün, Yılmaz Tunç’un da Adalet bakanı olarak, hukuk meslekleri yeknesak kariyer kanunu, modern uyuşmazlık yönetimi getiren usul kanunları değişikliklerini tasarlayıp gerçekleştirmesini, yargıda istisnasız hesap verirliği sağlamasını, hukuk mesleğini seçen gençlerin bu gün başladıkları noktadan Yargıtay veya Danıştay Başkanı oluncaya kadar geçecekleri yolun haritasının net olarak çizilmesini, bütün istisnaların ortadan kaldırılmasını, kusursuz liyakat sağlanarak öncelikle yargı mensupları arasında sisteme, sorunlarına sahip çıkmanın güçlendirilmesini, Hakimler Savcılar Kurulu’nun (HSK) bütün kararlarını yargı denetimine açmasını, yargı hizmetlerinin en birinci kalite şartı olan yargının organik ve işlevsel bağımsızlığını gerçekleştirmek için çalışmasını, bakan olarak bu hususta ne yapacaklarını tek tek açıklamasını, bu hedeflere ulaşmak için hem kamuoyu hem de kendisini bu önemli göreve atayan cumhurbaşkanı önünde kendisini taahhüt altına sokmasını talep etti.